16 Ağustos 2013 Cuma

BABA, THE GODFATHER

Aylar sonra bir blogumuz olduğunu hatırladım. (Sonunda) Az da olsa blogu her gün okuyan birileri var düşüncesiyle kambek yapayım dedim. Geri dönüşüm muhteşem olmayacak ama belki ısınma turu olur bu benim için eheheh. :')



Aslında yazmak istediğim birkaç şey vardı ama dağınık, bir sürü konudan bahsettiğim yazılarımı hiç sevmiyorum, o yüzden sadece bir konuda karar kıldım. Efendim sizlere çoğumuzun öyle ya da böyle haberdar olduğu The Godfather filminin uyarlandığı Baba kitabından bahsedeceğim.

En baştan söyleyim yine, herhangi bir iddiam yok kitap tanıtımı yapmakta. Zaten tam bir tanıtım da olmayacak bu, sevdiğim şeylerle ilgili iz bırakma amacı güdüyorum. :')



Kitabın yazarı Mario Puzo; İtalyan asıllı Amerikalı bir gazeteci. Baba'dan önceki 2 kitabı, The Dark Arena ve Mamma Lucia tutmamış, ses getirmemiş. Yazarımız keyif ehli bir kumarbazmış meğer, Baba'yı da bir punduna getiririm de zengin olurum düşüncesiyle yazmaya başlamış. Başarılı da olmuş, kitap sadece Amerika'da milyonlarca satmış. Daha sonra filme uyarlanmış, Puzo senaryoda da yer almış.



Benim okuduğum Baba, 1973 basım e yayınlarından. Tabii ki dedemden kaçırdım. :D Kitap Balzac'ın ''Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir.'' sözüyle başlıyor. Olaylar Amerika'ya yerleşmiş olan Sicilyalı Corleone ailesi etrafında dönüyor. Don Corleone'un gençliğinden yetişkinlik çağına, nasıl saygın bir mafya lideri olduğuna tanıklık ediyorsunuz. İşin ilginç yanı hukuksuz işler yapan, yeri geldiğinde adam öldüren, adı üstünde mafya bir aileyi seviyorsunuz, hatta gerçekten erdemli ve dürüst insanlar olduklarını düşünüyorsunuz. Bu bile kitabı efsane yapmaya yetecek bir durum bence. Bir de İtalyanların, aile yapılarının biz Türklere ne kadar çok benzediğini fark edeceksiniz.


Öylesine başladığım bir kitaptı açıkçası, bitireceğimi hiç düşünmemiştim çünkü alışık olduğum ve sevdiğim bir tarz değil. Mafyaymış, silahlarmış, çetelermiş... Sizin de böyle önyargılarınız varsa atın bir köşeye hemen. Baba fazlasıyla sürükleyici bir kitap. Hiçbir yerinde sıkıldığımı hatırlamıyorum. Olayların gelişimi yerli yerinde. Karakterleri kolayca zihninizde canlandırabiliyorsunuz. Belki sonraki adımlar tahmin edilebilir ama işleniş tarzı insana zevk veriyor. Filmini henüz izlemedim ama romanın daha mutlu bir sonla bittiğini okudum, ki film de efsane, eminim o da harikadır ve en yakın zamanda izlemek kısmet olur.

Esen kalın efendim.

 


27 Nisan 2013 Cumartesi

BİRAZ DA BEN SAÇMALAYIM



Bir Termos vardı canı sıkılan… Yine uzun zaman olmuş bir şeyler yazmayalı. Blog ölmüş gitmiş garibim. Azıcık ilgi göstereyim diye açtım bilgisayarı bakalım neler olacak. 

Ben yine hasta oldum be sayın okurum, önemli bir şey değil tabii ki. Her zamanki öldürmeyen ama süründüren, insanı canından bezdiren soğuk algınlığı mıdır nezle midir neyse işte o tarz bir şey. Aslında hasta olmasam öyle güzel vakitler ki, havalar düzelmiş, ufukta henüz sınav görünmüyor (son 10 gün çalışmaya başladığım için böyle tabii) yani her şey çok güzel olabilirdi ama şu an böyle boğazımda garip bir tat, kokulara karşı bir hassasiyetim artmış falan. Öf yani. Mutlu değilim lan değilim işte!! 



Tamam, çok da kötü değilim de. Hem bize ne bundan da diyebilirsiniz ama dertliyim ben. Anlatsam mı acaba, yok anlatmayım en iyisi, iyice saçma bir insan olup çıkarım yoksa diye sürekli iç çatışmalar yaşadığım bir meselem var.

6 Ocak 2013 Pazar

I GOT A BOY!



Şu sınav haftamda dayanamadım ve üstüme vazife olmasa da bir klip şeysi yazayım dedim sayın okur. Üstüne vazife olmayan işlere neden bulaşıyorsun falan demiyorsunuz inşallah? Öyle bir SNSD fanı değilim ama birkaç gündür sürekli klibi, şarkıyı inceliyor ve eleştiriyordum. Dedim boşa gitmesin düşüncelerim. :D
  


İlk olarak pek çok kişi gibi ben de şarkının fazla karışık olmasından şikâyetçiyim, aynı sebepten 2NE1-I Love You’yu da sevememiştim.  Birkaç şarkının mixlenmiş hali gibi. Ha kendini bir şekilde dinlettiriyor orası ayrı.