28 Haziran 2012 Perşembe

ŞATODAKİ KADIN

         Bu çok sevdiğim, okumalara doyamadığım kitap hakkında bir şeyler yazmak istedim.
     Şatodaki Kadın, Anne Bronte'un ikinci romanı. Bedbaht evliliklerin romanı olarak da geçiyor. Önce esas oğlanın mektuplarını okuyorsunuz, sonra da Helen'in hatıra defterini. Kahramanımız yani Wildfell Şatosu'nun yeni kiracısı; Helen Graham adında güzel, gizemli bir münzevi. Bu güzel hanımın şatoya taşınması olay oluyor tabi o küçük kasabada. Tüm kasaba sakinleri Bayan Graham'ın niçin oraya taşındığını anlamaya çalışıyor nitekim şato Wildfell tepesinde tek başına yükseliyor, tenha ve de oldukça eski bir bina. Peşini bırakmıyorlar tabi Helen'imizin. Bu arada esas oğlan Gilbert Markham da herkes gibi pek haz etmiyor başta Helen'den. Fakat önce Helen'in oğlu Arthur'la sonra da Helen'le dost oluyorlar ve aralarında büük bir aşk doğuyor.
     Anne Bronte yazar olan 3 kız kardeşin en küçüğü. Ablası Charlotte'un en önemli kitabı Jane Eyre, diğer ablası Emily ise tek bir kitap yazmış, Uğultulu Tepeler. Bir de erkek kardeşleri var, ismi Branwell Bronte. Kardeşler babalarının kütüphanesinde bol bol vakit geçiriyorlar ve yaşadıkları hayattan kurguladıkları krallıklara giderek uzaklaşıyorlar. Ve edebiyata olan ilgileri de büyük ölçüde buradan doğuyor. Sonuç olarak bu 3 kız kardeş İngiliz Edebiyatına muhteşem eserler bırakıyorlar.

 BU KİTABI NEDEN BU KADAR ÇOK SEVİYORUM?

     Kitabın bendeki basımını dedem 70lerde almış dolayısıyla kitap saman kağıdı. Buram buram kitap kokuyor, mis! Aslında köydeki ufak kütüphanede bu kitabı ilk gördüğümde korkmuştum, küçüktüm tabi. Düşünsenize " Şatodaki Kadın!"  Bu kadın büyücü de olabilirdi, lanetli de vampir de. Dışındaki kabında da kocaman karanlık bir şato resmi vardı zaten. Ama iyi ki cesaret edip almış okumuşum, dediğim gibi bu kitabı okumaya doyamıyorum. Kaç kere okuduğumu bilmiyorum. Ne zaman üzgün olsam, streslensem - ki bu, bu sene çok oldu çünkü ÖSS'ye hazırlanıyordum - açıp bu kitabı okudum. Kafamı gömdüm sayfalara ve  Grassdale'e gittim. Kendimi hep Helen'i teselli ederken düşündüm. Gilbert, Lawrence'la tartıştığında her seferinde kızdım kendisine. 
    Helen bu kadar asil, fedakar, sabırlı olduğu için seviyorum belki de bu kitabı. Gilbert'in Helen'i kaybetmemek için aşkını içinde tutmasını seviyorum. Helen'in o dayanılmaz ama bir o kadar da zavallı kocası Arthur'dan kurtulmak için gidecek yer olarak kütüphaneyi seçmesini seviyorum. Wildfell şatosunun o kocaman pencerelerini, karanlık odalarını seviyorum. Küçük Arthur'u seviyorum. Kitabı okurken Aşk ve Gurur'u okurmuş\izlermiş gibi oluyorsunuz. Sanırım ben İngiliz Edebiyatını, lordları, düşesleri seviyorum. Hahah. ^_^
     En büyük dileğim bu şaheserin filminin çekilmesi. Umarım bu dileğim bir gün gerçek olur ve ben filmini de milyonlarca kez izlerim.. Tabi bir de dedemin kitabı benden almamasını diliyorum. Her seferinde korkuyorum isteyecek diye. İstiyor da ama işte.. :D  Bu kitabı kaçırmayın derim, özellikle şatoları, ladyleri seviyorsanız. ^_^ 

3 yorum:

  1. bbc dizisini yapmış. istersen internette bulup izleyebilirsin :)

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten de varmış, yeni de değil hem de. Çok teşekkürler.^^

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir kitap , bbc dizisi de çok güzel :)

    YanıtlaSil