29 Kasım 2012 Perşembe

KUROSHITSUJI





Herhangi bir animeyle ilgili bir şeyler yazmak konusunda fazlasıyla çekingenim ben. Her şeyden önce bu konuda bir iddiam yok; şu anime çok iyiydi, bunu beğenmedim tarzında yorumlar ve kıyaslamalar yapabilecek seviyede olduğumu düşünmüyorum. Bunun için önümde uuuuupuzun bir yol var şimdilik. Ama dayanamayıp, haddim olmayarak bu güzelim anime hakkında yazmak istedim; kendim için. İlerde blogu açıp baktığımda bana Kuroshitsuji’yi izlerken yaşadığım güzel anları hatırlatacak bir şeyler olsun diye düşündüm. Velhasıl-ı kelam yazımın konusu Kuroshitsuji efendim, içerikteki yetersizlikler için de çoktan özrümü diledim.

Hikâye 1800’lü yılların İngiltere’sinde geçiyor. Kraliçenin hizmetkârlığını üstlenen soylu bir aile; Phantomhive. Ailemizin malikânesinde bir yangın çıkıyor ve anne-baba Phantomhive ölüyorlar, geriye tek çocukları olan Ciel kalıyor. O da bir süre ortadan kaybolduktan sonra yanında bir uşakla malikaneye geri dönüyor.
Uşak dendiğine bakmamak lazım tabii ki, kendisi, yani Sebastian Michaelis insan üstü mükemmelliğinden de anlaşılacağı üzere insan değil, lanet olası bir şeytan. Bizdeki ruhunu şeytana satmak deyimi Ciel ile Sebastian’ın arasındaki anlaşmayı tanımlayabilir sanırım. Ciel ailesinin intikamını alıncaya kadar Sebastian’ın efendisi oluyor, intikam alındıktan sonra da Sebastian Ciel’in ruhunu afiyetle yiyecek. Bu intikam alma sürecinde ikilimiz kraliçenin isteklerini yerine getiriyorlar, gizemli olayları çözüyorlar, bu arada da Ciel’in ailesinin ölümüyle ilgili çözümlemeler yapıyorlar.  
  


Ciel Phantomhive; yaşından beklenmeyecek bir olgunluğa, ya da kine ve nefrete sahip bir çocuk. Anime boyunca doğru düzgün güldüğünü göremedik, ama bu onun insanüstü bir güzelliğe sahip olduğu gerçeğini değiştirir mi? Hayır! Aman aman, nasıl güzel bir çocuksun Ciel. *-*
  


Sebastian Michaelis; kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerdeyim dostlar… Sebastian hakkında ne desem az gibi. Phantomhive gibi bir ailenin uşağı olarak yapamayacağı bir iş yok zaten. Çekiciliğine, güzelliğine, tavırlarına aşık olmamak mümkün değil. Benim için en bomba anime karakterlerinden biri, keşke gerçek olsa, benim de bir Sebastian’ım olsa deyip durdum anime boyunca. *-*
  


Elizabeth Ciel’in beşik kertmesi. :D Makarna burgusu-kalıp saçlarına bayılsam da sürekli ağlayışı, ‘’Bu hiç sevimli değil!’’diye saçma sapan çıkışları sinirimi bozdu zaman zaman. Hadi bunları geçtim Ciel’i hak etmiyordu bence, orda Sebastian gibi bir güzellik varken hem de. :D
  


Üçüz dingiller; malikânenin hizmetçileri ve Tanaka; efendim spoiler olmasın diye bu kardeşler hakkında fazla bir şey söylemiyorum. Tanaka’nın zamanlı zamansız chibi olması animenin ciddi havasını bozmuş, komiklik katamamış bence. 

Animenin 2.sezonunda hikayeye Alois Trancy ve onun uşağı Claude katılıyor. Onların durumu da Ciel-Sebastian ikilisiyle benzer. İlk sezonu bitirdikten sonra 2.sezona önyargılı başlamıştım ben, aman yeni karakterler mi girecek, çok da uyuz tiplere benziyorlar diye söylenmiştim ama 2.sezon uşak-efendi ilişkilerine yoğunlaştığı ve daha sıra dışı konuları işlediği için daha güzel geldi bana. Ve maalesef ki kısaydı. Birkaç bölüm daha olsa çok mutlu olacaktım. T___T
  


Animede bariz bir mükemmel şeytan-kötü melek olayı göreceksiniz sizler de, bu konuya fazla takılmadım ben. Hikaye o kadar güzel ve sürükleyici ki takılamıyorsunuz bile. Hatta eğer farklı niyetleri varsa da buna ulaşıyorlar ve bir şeytana âşık olmuş olarak bitiriyorsunuz animeyi. Neredeyse açılış ve kapanış şarkılarından bahsetmeyi unutuyordum. İlk sezonun açılış şarkısı SID-Monochrome no kiss. Şahsen ben 2.sezonun açılışı olan The GazettE-Shiver’dan daha çok beğendim. Zaten hemen maymun iştahlılık yapıp zil sesi olarak kullanmaya başladım. Bir de bu şarkının Sebastian-Ciel ilişkisini çok iyi anlattığını düşünüyorum ben. *-*  2.sezonun kapanışı da Yuya Matsushita’nın Bird şarkısı. Zaten bu çocukcağız Kuroshitsuji’nin müzikalinde Sebastian’ı canlandırmış. 





Animeyi izlemeyi düşünenler varsa daha fazla vakit kaybetmesinler bence, kendilerini Sebastian’ın kollarına bıraksınlar. Benim söyleyeceklerim bitmedi maalesef ki, şimdi de bol spoilerlı bir bölüm geliyor. :D

DİKKAT! SPOILER İÇERİR!
  


Evet efendim, şimdi rahat rahat içimi dökebilir, aklıma takılanları yazabilirim.

Öncelikli Sebastian-Ciel ilişkisi içimde kanayan bir yara artık. Animenin başından sonuna kadar belki yaoiye döner diye umutla bekledim, olmadı. Ekşi Sözlük’ten okuduğum kadarıyla hikâye ilk başta yaoi olarak düşünülmüş, editör kabul etmeyince bu şekilde değiştirmişler. O editörün benden ne kadar beddua aldığını tahmin edersiniz herhalde... Yine de her hareketten anlam çıkartıp, ufak tefek şeylerle shounen-ai olmasıyla teselli buldu gariban fangirl kalbim. T__T
  


Mesela burada, Claude’ın Ciel’e kafayı takmasından sonra Sebastian kıskançlık krizlerine giriyordu.   



Burada da yarışırlarken Ciel’e arzu dolu gözlerle bakan Claude’u fark eden Sebastian, yüzüne bir şeyler atıyordu. Manyak. :D 



Yine Ciel için kapıştıkları bir yerde Sebastian en karizmatik ve çekici haliyle, ‘O benim yârim ulan!’tarzında bir çıkış yapıyordu. Claude’un yerinde olsam Ciel’i bırakıp Sebastian’a sarardım da işte, düşmüşler bir ruh yeme derdine… 


 Sebastian’ın her an karizmasını koruyuşu…   


  
Animedeki karakterlerin sürekli Sebastian’a ve Ciel’e yazışları da çok komikti. Claude zaten sapık, küçücük çocuğun ayağını öpmeler falan. >__< 


 Sebastian kedi sevgisine de eridim bittim resmen. Ben de kedi manyağıyımdır, bak işte ortak bir noktamız, kaderimde sen varsın Seboş diye çırpındım sürekli. 

Aklıma takılan şeyler de var; mesela Ciel şeytan olduktan sonra Sebastian ona çay koyuyor, daha doğrusu fincan ve çaydanlık boş. Orası ne iş anlamadım. Acaba Ciel orda ruh mu içti falan diye düşündüm ama o da pek mantıklı gelmedi.  
  


Bir de ikisi malikâneden ayrıldıktan sonra nasıl bir hayat sürecekler çok merak ediyorum. Ciel de artık şeytan olduğu halde Sebastian onu kucağında taşıyor mesela, çakal. :D Tamam uşağısın ama bu kadar da olmaz. :D

İşte böyle sayın okurum, onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
  





6 yorum:

  1. Şeytanlar yemek yemez. Ciel de bu yüzden boş fincanı yudumluyordu. Sebby-chan'ın hiç yemek yediğini gördün mü?

    YanıtlaSil
  2. Alois Trancy Ciel den kat kat üstün bir karakterdir eminim

    YanıtlaSil
  3. Hohoho beni böyle bir yorumla coşturduğun için teşekkürler. Şimdi müsadenle kuroshitsuji mangasını okumaya gidiyorum hehehehhe

    YanıtlaSil
  4. şey acaba buraya kuroshitsuji nin Türkçe mangasının linkini atabilirmisiniz bide ciel şeytan olduktan sonra hiç bir şekilde şeytanlık belirtisi göstermiyor yani sadece orda boş fincandan içmiş gibi yapıyo diğer zamanlarda şeytan olduğunu unuttuğunuz bile oluyo yani :)

    YanıtlaSil
  5. book of circus da şeytan değil çünkü ve gelecek sezonda da olmayacakmış ;-; manganın türkçe çevirisinde de şeytan olduktan sonrası yok ama gelecek sezonun bölümleri var okumak istersen internete aratıp bulabilirsin :3

    YanıtlaSil
  6. book of the atlantic i izlememişsin sanırım ondan izzy e bu nefrein :)

    YanıtlaSil